Bir sineğin dilinden...
Lütfen okumaktan çekinmeyiniz. Bunu okuyunca bir sineğin ne kadar değerli olduğunu anlıcaksınız, ve bundan sonra belki de asla sinek öldürmeyeceksiniz...Hayırlı günler efendim! Biliyorum benden bıktınız, bilhassa sıcak havalarda sizi çok fazla rahatsız ediyorum, ama ne olur beni öldürmeden önce bir kere dinleseniz? Nedir bu gururunuz anlamıyorum! Sizi Allah yarattı da, beni başka birisi mi yarattı? Gerçi bazı kendini bilmezler beni ve diğer bütün canlıları akılsız ve şuursuz evrim diye bir kavram çerçevesinde tesadüfen kendi kendimize oluştuğumuzu(!) söylüyorlar, ama siz onlara aldırmayın. Sizi ve beni, bütün kâinatı en mükemmel şekilde yaratan Rabbimiz Allah'dır. Madem öyle niçin beni küçük görüyorsunuz? Benden sadece cesamet bakımından büyüksünüz. Tabiî ki, Rabbim sizi bütün canlılardan üstün kılmış ve şerefli bir mevkie çıkarmış, ama bu sadece Allah'ı tanıyıp bilen ve O'na kulluk yapanlar içindir. Kendini yaratanı bilemedikten sonra herhalde benden daha aşağı bir mevkie düşmeleri gerekir. Çünkü ben Rabbimi biliyorum; halimi hiç değiştirmedim. Ne öğrettiyse onun dışında hiçbir şey yapmıyorum. Evet, sizin gibi imtihana tâbi değilim, ama bu halimden memnunum. Çünkü itaat ve istikamet üzerinde fıtratımın gereğini yapıyor, vazifelerimi hiç aksatmıyorum. O kadar çok işim olduğu halde -hayvanat âlimleriniz dışında çoğunuz- ne iş yaptığımı bilmiyorsunuz. Bazı cahiller "boşu boşuna yaratılmış, ne hikmeti var ki, ikide bir bizi rahatsız eden bu kara böceğin?" gibi düşünmeden boş laflar ediyorlar. Bana göre bu lafları söyleyenler eğer yaratıcılarını biliyorlarsa bir şey demem, ama eğer yaratıcılarını bilmeyen muzaaf cahil iseler onlara şunu söylerim: Ey Allahım, Seni tanımayan şu adamları yaratacağına onların sadece kafasından bile milyonlarca sinek yaratırdın; hem de Sen'i bilirlerdi! İsyan etmezlerdi. Ama Kadîri Mutlaksın, bana bir şey demek düşmez, muhakkak ki onları yaratmanda da bir hikmet vardır!" Sadece gözlerime ve kanatlarıma bile biraz dikkatlice bakılırsa ne kadar nazik ve sanatlı bir anatomiye sahip olduğum görülür. Büyük bir saati yapmak mı, daha zordur, yoksa küçük bir saati mi? Tabiî ki küçük saatin çarkları, zembereği vs. aksamı çok küçük ve nazik yapıda olacağından, yapılması çok daha zordur. Bu zorluk ve kolaylığı sadece akla yakınlaştırmak için kullandım, yoksa Rabbimin yaratmasında zor ve kolay diye bir şey olmadığını biliyorum. O 'ol!' dediğinde bir mikrop ile ben veya bir fil ile bir dinozor aynı kolaylıkta yaratılıverir. Hayat sürmeniz için vücudunuzda hangi organlar varsa benzeri fonksiyonları yerine getirmek için benim de aynı işleri yapan organlarım ve sistemlerim var. Sadece anatomileri ve işleyiş mekanizmaları farklı, ama yaptıkları işlerle, hayatta kalabilmem için gerekli bütün fizyolojik fonksiyonları aksamadan yerine getiriyorlar. Meselâ kalbiniz var, benim de kalbim var. Kalbiniz kanınızı damarlar içinde dolaştırdığı halde, kalbim kanımı organlarımın arasındaki vücut boşluklarında dolaştırıyor. Siz akciğerle solunum yaptığınız halde ben trake adı verilen çok ince kılcal borucuklarımın dokularımın içine kadar uzanması sayesinde doğrudan solunum yapıyorum. Artıkları boşaltmak için böbrekleriniz var, benim ise orta bağırsağıma açılan çok sayıda hususî tüpcüklerim aynı işi yapmaktadır. Başımdaki organlar çok sayıda parçadan oluşturulmuş; ağız âletlerim binlerce küçük gözcükten yapılmış petek göz başta olmak üzere hepsi çok nazik ve hassas organlardır. Gördüğünüz gibi ben de görüyorum. Ama benim görmem sizinkinden farklı; iki adet fotograf kamerası tipindeki gözünüz ile iki adet petek gözüm birbirinden çok farklıdır. Her bir gözüm üstten bakıldığında, bal peteğini andıran altıgen mercekleri görülen yüzlerce küçük gözcükten (ommatidium) yapılmıştır. Her bir küçük gözcüğün ayrı ayrı merceği, kristal koni adı verilen kırıcı bir cihazı, etrafını yalıtan pigment hücresi ve iç tarafta da retinula tabakası vardır. Gözümden büyütülmüş bir çizimi daha iyi anlamanız için bu sayfada yayımlıyorum. Vücudum kitin adı verilen özel bir proteinden yapılmış kıllarla kaplıdır, fakat bu kıllar öyle çok basit şeyler değil, aksine her bir kılım özel bir duyu alıcısıdır. Kıllarımın içindeki boşlukta hassas sinir uçları bulunur ve bu sayede en küçük titreşimleri bile hissederim. Kitin sert ve dayanıklı bir madde olup bütün vücudumu örter, bunun da üzeri hususî bir proteinden yapılarak mumsu madde ile suya karşı geçirimsiz kılınmıştır. Ağzım uzun bir hortum gibi olup, ucu geniş bir sünger şeklinde ve sıvı hale gelmiş, her türlü gıdanın tadına bakıp yalayacak bir dil ihtiva eden boru halindedir. Ayaklarım kitinden yapılmış çok parçalı ince ve nazik olup uçları da çengellidir. Böylece düz duvarlarda gözle göremediğiniz küçük pürüzlere takılıp düşmeden tutunabilirim. Hele kanatlarım, çok ince zar gibi hafif fakat sağlam ve dayanıklı olup içi boş boru şeklindeki kitin dallarla desteklenmiştir. Kanatlarımın altında uçları küçük topuz şeklinde olan (halter organı) denge organım, uçarken dengemi bulmamı sağlıyor. Bu denge organlarıma maalesef bazı aklı evveller "körelmiş ikinci kanat çifti" diyorlar, tabiî bunu söylemelerinden asıl maksat yine evrime havale etmek! Diğer birçok böcek grupları ikişer çift kanat taşıyor ya! Niçin tek çift kanadımın olduğunu izah etmek için, bu denge organlarıma körelmiş kanat deyip işin içinden çıkıyorlar. Ya Hû! insanda biraz akıl olur, hadi bizim beynimiz sinek beyni, size ne oluyor? Niçin durup dururken kanatlarım körelsin? Allah beni bir çift kanatla uçacak şekilde yaratmış, kanatlarımın altına da öyle mutasyonla tesadüfen falan gelişmesi mümkün olmayan hususî yapıda denge organları koymuş! Bunu dememek için yok evrimmiş, yok adaptasyonmuş, yok tabiî seleksiyonmuş! diye kıvranıp duruyor ve sıkıntıya giriyorlar. Halbuki atalarım da binlerce yıldan beri her canlı gibi arada sırada mutasyona uğruyordu, ama hiç değişmedik. Bizim de bazı yavrularımız zayıf, bazıları güçlü olarak dünyaya geliyor. Bu Allah'ın bir kanunu! Bunun sayesinde güçlülerin nesli devam ediyor, zayıflar başka canlılara yem oluyor, gıda zinciri kuruluyor ve hayat bu ekolojik denge içinde devam ediyor. Hiçbir sinek arkadaşımın şimdiye kadar başka bir canlıya dönüştüğünü de görmedim! Uçma kabiliyetimle sizden üstünüm! Aklınız ve ilminiz var, terakkiye açıksınız ama hâlâ benim gibi uçan bir makine yapamadınız. Meselâ havada çok kısa mesafede takla atabilirim, tavana yapışıp sırt aşağıya doğru düşmeden durabilirim; bana vurmak için gelen elinizi havada hissedip kaçabilirim; hiç koşmadan olduğum yerden aniden havalanabilirim. Uçaklarınız ise havalanmak için kilometrelerce uzunluğunda bir pistte koşturup duruyorlar. Ben her yere hemen inebilirim, bana pist filan lâzım değil. Uçaklarınız ise pist olmazsa inemiyor, hattâ pistte su birikintisi veya kar olunca inemiyorlar. Kocaman hantal şeyler... Kumandaları başkalarının elinde olduğundan kötü insanların eline geçince bir de bomba gibi kullanılıyorlar. Halbuki uçma koordinasyonumu Rabbim bana kendi vermiş; hiçbir yere çarpmadan ve kimseye zarar vermeden uçuyorum. Mukaddes kitab Kur'ân'da bir âyet var, ne diyor kitabınız bir dinleyelim: "Ey İnsanlar, size bir temsil verildi, onu dinleyin: O Allah'dan başka yalvardıklarınız var ya, onların hepsi bir araya toplansalar, bir sinek dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar" (22/73) Ne kadar mucizevî bir kitap bu? Ne yazık ki, çoğu insan kıymetini bilmiyor. Bütün insanların, bir araya gelseler bile benim gibi bir sineği yaratamayacaklarını Kur'ân söylüyor; kaptığım bir şeyi benden kurtaramayacağınızı belirtiyor. Çok doğru! Çünkü ben yiyeceğinizden herhangi bir parçayı kaptığımda, hemen üzerine ağzımdaki sindirim enzimlerimi döker ve onu eritirim. Çok güçlü olan bu enzimlerim bu maddeyi parçalar ve sıvı hâline getirir, sonra bunu içerek mideme alırım. Artık o maddeyi eski haline getirmek mümkün değildir. Şematik olarak yukarıya çizdiğim bu beslenme tarzımı biraz izah etmeye çalıştım. Sinek denildiğinde tek bir türü düşünürsünüz. Aslında biz sinekler çok kalabalık bir grubuz. Aşağı yukarı 90.000 kadar türümüz vardır. Sinek denildiğinde muhakkak iki kanatlı olduğumuzu anlayacaksınız. Bu yüzden iki kanatlılar manasına gelen Diptera takımı içinde toplanmış durumdayız. Tabiî bu kadar kalabalık olunca içimizde faydalılar olduğu gibi hastalık üreten türler de var. Bazı arkadaş türlerimiz meyvelerin arasında tozlaşmaya sebep olurlar. Çok çeşitli gıdalarla beslenenlerimiz vardır. Et yiyenler, meyve yiyenler, bitkilerin özsuyunu içenler, her türlü organik artık üzerinde beslenenler... Karasinekler olarak musca cinsine giren, ben ve arkadaşlarım çevrenizde en çok görülen türleriz. Bütün sinek türlerinde olduğu gibi sıcaklık ile paralel olarak üreme hızımız da artar. Çok sayıda yumurta yaparız; yumurtadan çıkan larvalarımıza halk arasında kurt veya kurtçuk denir. Kurtlanmış dediğiniz etler, mevyeler vb gibi gıdalarda gördükleriniz aslında benim yavrularımdır. Onların annesi olan dişi sinek, yumurtalarını açıkta bıraktığınız gıda artıkları veya canlı leşleri üzerine bırakır. Sıcaklığa bağlı olarak birkaç gün içinde bu yumurtalar açılır; içinden kurtçuklarım çıkar. Çok iştahlı olan bu yavrularım önlerine ne gelirse yer, yedikçe büyürler; pupa dediğiniz daha sakin, uyku dönemi gibi bir hale geçerler. Kısa bir müddet sonra da, bu pupaların içinde tamamen farklı bir anatomik yapıya sahip bizler çıkarız. Bilmeyen bir kimseye; yumurtadan çıkan ve sürünerek gezen bu kurtçuklarımı göstererek, bunların daha sonra uçan birer sinek olacağını söyleseniz inanmaz. Çünkü hiç akla gelmeyecek bir şekilden tahmin edilemeyecek bir forma dönüşmekteyiz.. Her iki halimizin de birçok hikmeti vardır. Meselâ biz sinekler olmasaydık, ölüleri çürütme işlemi sadece bakterilere bırakılsaydı, cesetlerin parçalanması için çok uzun bir süre gerekecekti. Ama kurtçuklarım sürü halinde işe giriştiklerinde, bir cesedi birkaç gün içinde kemikleri kalıncaya kadar yiyebilmektedirler. Larvalarımın çok hızlı birer çürük ve leş tüketicisi olması tıbbî açıdan da önemlidir. İyileşmeyen yaraların üzerine konulduklarında, hızlı bir şekilde çürük dokuları tüketmekte, iyileştirmeyi hızlandırmaktadırlar. Şimdi size, çok yanıldığınız ve beni haksız yere suçladığınız bir hususu hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz yazın sıcakta yumurtalarımız hızlı gelişir, çabuk çoğalırız. Her birimiz yüzlerce yumurta yapabilir. Sayımız çoğalınca da, yiyecek bulmak için çöplüklere, pisliklere konarız, tabiî bu arada yiyeceklerinizden de nasibimizi alırız. Bu durumumuzu görenler, bizleri hastalık taşıyıcı ve yayıcısı olarak suçlamaktadırlar. Halbuki tam aksine, sıcakta hızla üreyen mikropları temizlemekteyiz. Mikroplar et, süt vs her türlü gıda ürünleri üzerinde üremekteler, onları biz üretmiyoruz ki? Mikroplar da birer canlı ve Allah'ın kendilerine verdiği kabiliyeti kullanarak çoğalıyorlar; bizler ise, gıda alırken onları da birlikte yiyerek ortalığı temizliyoruz. Sindirim enzimlerimin çok güçlü olduğunu daha önce söylemiştim, bu güçlü enzimlerle her türlü mikrobu parçalayabiliyoruz. Ayrıca ben çok temiz bir hayvanım; her ne kadar pisliklere konsam da, el ve ayaklarımı devamlı olarak bu enzimlerle yıkayıp temizliyorum. Asıl ben olmasam mikroplar çoğalır ve hastalıklar her tarafa yayılırdı. Bu vesileyle hakkımdaki bu iftirayı da düzeltmiş olayım. İnşaallah bundan sonra elinize konduğumda beni hemen kovalamazsınız. Aksine şöyle yakından bakıp hareketlerimi takip edin; vücudumdaki ince sanatlara bir göz gezdirin. Zayıf bir ifadeyle dilimden dökülen yukarıdaki yazılanlarla birlikte düşünün beni. Bakın bakalım, vicdanınızın derinliklerinde neler duyacaksınız!